
Ataerkil Toplumun Erkek Çocuğunun Yalnızlıkla Mücadelesi
- Talha Şahin Han
- 16 Ağu 2022
- 4 dakikada okunur
Bu yazımda hepimizin çokça aşina olduğu, toplumun büyük bir çoğunluğunun normalleştirdiği hatta norm haline getirdiği bir tipolojiden; hamuru ataerkil kültürle yoğrulmuş erkeklerden bahsedeceğim. Tabiki kapsamı bu kadar geniş tutmayacağız bu olgunun daha spesifik bir noktasını; ataerkil erkek çocuğumuzun kollektif kültür içerisindeki sonsuz destek, onay, aidiyet, koşulsuz sevgi, saygı bombardımanından zamanla içine düştüğü yetişkinlik yaşam döneminin kaçınılmaz ve en temel varoluşsal stres kaynaklarından biri olan yalnızlık veya izolasyon ile mücadelesini ele almaya çalışacağız.
Aslına bakarsanız yalnızlık veya toplumdan izole olma endişesinin din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı olmadan her bireyin özellikle ergenlik döneminden itibaren ailesinden, köklerinden uzaklaşarak kendi benliğini inşa etmeye çalıştığını o zorlu gelişim döneminde bünyesine almaya başladığı ve sağlıklı bir şekilde çözümleyemezse gün geçtikçe damarlarında yoğunluğunu arttırarak dolaşmaya devam edecek bir hastalık.
Ancak burada ataerkil toplumun erkek çocuğunu özel bir konuma taşımamızın ve bu yazıda ayrıca ele almamızın nedeni bu kültürde yetişen erkeğin yalnızlıkla mücadelesinin çok daha çetin ve yaşadığı bilişsel çatışmanın ve buhranın çok daha yoğun olmasıdır. Şimdi gelin bu çetin mücadeleyi sırasıyla gelişim dönemleri içerisinde ele almaya çalışalım;
Erkek çocuğumuz dünyaya geldiğinde bebeklik döneminden itibaren erkek olmasının kaymağını yemeye başlar ebeveynleri hatta ikincil ebeveynleri olan dede, anneanne, amca, teyze, abla, abi vb. üyelerini çoğaltabileceğimiz seçkin ve azımsanmayacak sayıdaki bir güruh tarafından koşulsuz, karşılıksız bir kabul ve sevgi ile gözlerini dünyaya açmıştır.
Bir kaç yıl sonrasında erken çocukluk döneminde ise (istisnaları çokça görülmekle birlikte) erkek ebeveynler tarafından otoriter ve kuralcı bir tavırla karşılaşsa da etrafındaki kadın ebeveynler bu otoriter tavrı koşulsuz bir anlayış, onay, sevgi ve ilgi ile kompanse etmektedir.
Bir sonraki gelişim dönemi olan geç çocukluk veya ön erinlik döneminde erkek çocuğumuz artık ailesinin normatif ortamından yavaş yavaş uzaklaşarak sosyal yaşama ilk adımlarını atmakta okul veya çıraklık gibi bir eğitim sürecine geçmektedir. Bu süreçte de erkek çocuğumuz sadece ailesinin içinde değil toplumda da erkeğin konumunun farklı olduğunu, erkeklerin hayatın bir çok alanında kadınlara kıyasla onay, aidiyet ve kabul gibi sosyal destek bileşenlerine daha kolay ve zahmetsiz ulaşabildiğini; eleştiriye, kısıtlamaya, toplumun normatif baskısına daha az maruz kaldığını etrafındaki kız çocuklarıyla kendini kıyaslandığında görecek ve bu bilgileri de bilişsel şemalarına kodlayacaktır.
Yalnızlık ve izolasyon zehrinin erkek çocuğumuzun kanına yavaş yavaş girmeye başladığı, insan oğlunun kişilik oluşumunda en kritik dönem olan ergenlik döneminde ise artık aşk ilişkisi kurmaya ve arkadaşlık ilişkilerine atfettiği önem büyük ölçüde artacaktır. Erkek çocuğumuz bu dönemde sadece ailesinden aldığı sevgi, ilgi ve aidiyet duyguları ile yetinmeyecek arkadaşlarından veya aşk ilişkisi kurmaya çalıştığı bireylerden beslenmek konusunda çok daha hassas ve talepkar olacaktır. Ergenlik döneminin en temel yapı taşlarından biri olan özgür ve aileden uzaklaşmış (özgün) bir karakter geliştirme çabası erkek çocuğumuzu o güne kadar taleb etmeye ve her seferinde karşılık almaya alıştığı aile sevgisi ve kabülünün duygusal dünyasında taşıdığı değerin azalarak ters orantılı bir biçimde sosyal destek ve aynalanma ihtiyacının da bir o kadar artmasına neden olacaktır. Ama tam olarak bu noktada erkek çocuğumuzu bekleyen kötü bir sürpriz vardır o da sosyal çevresinin aile ilişkilerinde olduğu gibi duygusal taleplerine her seferinde karşılıksız ve koşulsuz bir yanıt vermeyeceği gerçeğidir. İşte burada erkek çocuğumuz yalnızlık ile mücadelesinde ilk büyük darbeyi göğsünün ortasına almıştır.
Ve gelelim bu serüvende ele alacağımız son yaşam dönemi olan genç yetişkinlik dönemine; ergenlik döneminde yalnızlıktan ilk darbesini yiyen erkek çocuğumuz bu dönemde toplum tarafından reddedilme ve aynalanmama ihtimalini en aza indirmek için kendini donatmak ve kabul görmek ile arasında olan engellerin her birini aşmak için elinden geleni yapacaktır, eğer onun gözünde bu engel para veya gösterişli materyallere sahip olamamak ise bunu elde etmek için çalışacak, engel entelektüel olmak veya iyi iletişim kuramamak ise kendini bu alanda donatmaya çalışacaktır. Ama tüm bu çabalarına rağmen o almaya ve talep etmeye alışık olduğu koşulsuz kabul ve sevgiyi bulmakta zorlanacak ve insanlığın kürkçü dükkanı olan o yalnızlık hissi bu dönemde çok daha acımasız ve yoğun bir şekilde karşısına çıkacaktır. Yazıyı çok uzatmamak ve konunun temel çatışmasından çok uzaklaşmamak adına diğer gelişim dönemlerini ele almıyorum ama erkek çocuğumuzu bekleyen ebeveynlerin kaybı yaşandıktan sonra özellikle koşulsuz sevgi ve kabul kaynağı olan annenin kaybı sonrası erkek çocuğumuzun yalnızlık duygusunun şiddeti artacaktır.
Peki bu mücadelede yalnızlık ve izolasyon tarafının elini güçlendiren bileşenleri ele aldık yazımızın sonunda erkek çocuğunun elinde olan en önemli silahı konuşarak bitirelim; yazımızda özetle, erkek çocuğumuzun ataerkil kültürde talep etmeye ve almaya alışması durumunun hayatla olan ilişkisinde arz talep dengesinin bozulması ile yalnızlık ve izolasyon karşısında diğer bireylere göre karnının daha yumuşak olduğunu gelişim dönemleri içerisindeki temel değişkenlerle örneklendirerek ele almaya çalıştık. Yalnızlık olgusunun insanın en çıplak ve doğal hali olduğu metaforundan yola çıkarak erkek çocuğumuzun yalnızlık ve izolasyon karşısında güçlenmesini sağlayacak en önemli değişken çıplaklığı ve en doğal haliyle barışması olacaktır. Yalnızlık kaçınılmaz, insanlığın bu en çarpıcı gerçekliğini ne kadar kendi iç dünyamızla olan müzakerelerden sağlam anlaşmalarla çıkar, öz benliğimiz ve yeterliliğimiz konusunda kendimizle hemfikir olursak o kadar göğsümüzde yumuşatmış oluyoruz. Her ne kadar ataerkil toplum erkeğe biçtiği roller ve erkek çocuğundan istedikleri bu farkındalığa ulaşmasını zorlaştırsa da bu paradoksu yıkmak yalnızlık ve izolasyon stres kaynağına sağlam bir darbe indirmek için elimizde olan sayılı kozlardan en önemlisi.
Kendim de dahil olmak üzere tüm erkek çocuklarımıza gerçekliğimizi gün geçtikçe daha çok kabul ettiğimiz, farkındalığımızın arttığı ve güçlendiğimiz bir gelecek dileyerek, her ne kadar ebeveynlerimizinkinin yerini tutmayacak olsa da sevgilerimi sunuyorum efendim.
Comments